Dikkat! Bu Bir Komplo Yazısıdır.
Son aylarda Ortadoğu ve Afrika’daki Arap ülkelerinde baş gösteren halk ayaklanmaları(!) neticesinde hızla değiştirilen Arap Diktatörler, tam Libya’ da direniyor derken ‘iktidar değiştiriciler’ bu direnişin uzamasına fazla tahammül edemeyip müdahale ettiler.Bu müdahale ile aslında hiç sevmediğim, hatta nefret ettiğim Muammer Kaddafi’ ye karşı acıma duygusu ile karışık bir sempati oluştu bende. ( Mağdura acıma psikolojisi: Başımıza ne geliyorsa bu huyumuzdan geliyor ya, neyse!)Libya Halkı bir delinin elinde, zaten cefa çekiyordu, Şimdi süper delinin elinde neler çekecek Allah bilir. Afganistan ve Irak Halklarının başlarına gelenleri düşündükçe; Libya Halkının Allah yardımcısı olsun! Üzülmemek elde değil.Bu müdahale aslında, dünyanın bu bölgesinde gelecekte olabilecek birçok şeyin habercisi gören gözler için. Dünyayı yeniden “dizayn” etmeyi kafalarına koymuş olanlar yüz yıllar öncesinden hazırladıkları planları tek tek yürürlüğe koymaktadırlar. Biz ise olanları ancak, olaylar olduktan sonra kavrayabilmekteyiz. (O da bize gösterilen kadarını!)
Mesela yıllardır yazılıp çizilen, BOP projesini, Yeni Osmanlıcık hülyalarını komplo olarak değerlendirip: “Haydi be, sanki o coğrafyadaki eski Osmanlı kalıntıları Türklerin emrine girmek için sırada mı bekliyorlar…” gibi cümlelerle bu fikirlere müstehzi yaklaşırken… Düdük çalınmasıyla, her şeyin birden bire toz duman olduğu bu coğrafyada; kalkan toz bulutunun ardından: “Neden olmasın?” diye, kendi kendimize sormaya başladık.
Ben bu çeşit durumlarda hep ‘oyun kurucu’ kim diye bakarım. Çünkü bir oyunda her zaman kuralları oyun kurucular koyar ve oyun o kurallar çerçevesinde oynanır. Oyun kurucular haricinde oyuna girenler her zaman piyondur ve oyun kurucunun istediği oranda kazanır. (Bu oyunlar genellikle piyonların kaybetmesi üzerine kurulur, piyonları oyuna dahil edebilmek için başta ağzına bir parmak bal sürülür, ağzındaki o tatla hep kazanacağını düşünen piyon, gecenin sonunda donunu dahi masada bırakarak masadan kalkar ve akıbeti, genellikle intihardır!) Bazen bu piyonlar öylesine yemlenir ki, kendini “oyun kurucu”lardan biri zanneder zavallı. Tabii onun durumu daha da vahimdir.
Arap ülkelerindeki tüm bu gelişmeler yaşanırken, bilhassa Libya müdahalesinden sonra; oradaki yaşananlar sanki Türkiye’de oluyormuş gibi birden ürperdim. “Ne alaka?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Nedense Libya bana bir ayna gibi geldi; ve o aynada da gelecekte Türkiye’nin başına gelecekler görünüyordu sanki…Bu Arap ülkelerinde ne olmuştu: Sudan sebeplerle bir Arap ülkesinde halk ayaklandı(!) ve diktatörü devirdi arkasından bu durum, bir domino etkisiyle, diğer Arap diktatörlüklerine de sirayet etti. Yani oralara da, “halkın eliyle demokrasi getirildi!”Bu diktatörlerden sadece Kaddafi direndi ve tam ayaklanmayı durduruyordu ki “oyun kurucular” müdahale etti. İşte bu son gelişmeler beni, Türkiye’de olabilecekleri düşündürtmeye sevk etti.
Türkiye şu anda bu bölgede, hatta bazılarımızın inandığı gibi, bütün dünyada; gerek ekonomik, gerekse de siyasi güç olarak en istikrarlı bir ülke görüntüsü vermekte ise de, bence kazın ayağı hiç de öyle değil. Türkiye de aynen Arap ülkelerinde olduğu gibi aniden karıştırılabilir.Çünkü Türkiye, bilhassa 1980 ihtilalinden sonra, yavaş yavaş böyle bir müdahale için hazırlanmıştır. (Aynen kurbağa testinde, kazanın içindeki suyun alttan hafifçe ısıtılması gibi!)Altmışlı, yetmişli yıllarda kendi kendine yeten altı yedi ülkeden biriyken, şu anda her şeyiyle dışa bağımlı müstemleke bir ülke haline geldik. Sanayi ve teknoloji olarak ileri olmasak da tarım ve hayvancılık konusunda en azından kendi kendimize yeten bir ülkeydik. Bunu okuyunca dudak bükenler olabilir, Ama unutmayın ki bir ülkeye ambargo konulsa ya da müdahale edilse; o ülkenin insanları, petrolsüz, araç gereçsiz her türlü zorluğa katlanır ama açlık ve susuzluğa dayanamazlar. En son Irak olayında o kadar petrolü olmasına rağmen on yıllık ambargoya dayanamayan Irak halkı bir kurşun bile atmadan ülkesini ABD’ye teslim etmiştir. İran bu durumu gördüğü için zaten iyi olan tarım ve hayvancılığını daha da geliştirmiştir. Biz ise tam tersi ekmeden ve üretmeden teşvikler vererek devlet eliyle tembelliğe alıştırılan köylümüz ve çiftçimiz vasıtasıyla tarımcılığı ve hayvancılığı öldürdük. Tarım ve hayvancılıkta tamamen dışa bağımlı hale geldik. Devletin elindeki, Tüpraş gibi, Telekom gibi stratejik önemi olan bir-iki tesisimizi de özelleştirme kapsamında yok pahasına yabancıya sattık. Artık ordumuz istihbaratını bile CIA’dan alıyor. Gerisini siz hesap edin. Yani emperyalizm karşısında bırakın güç olmayı; kafa tutacak durumumuz bile kalmadı.
Yukarıda da belirttiğim gibi yavaş yavaş ısıtılan su artık kaynamağa başladı. Biz ise, biraz sonra haşlanacağımızdan bihaber; ısının verdiği rehavetle mayışıp, melül melül etrafı seyrediyoruz.1980’li yıllarda üç – beş çapulcu olarak gösterilen ve CIA tarafından dağa gönderilmesi tavsiye edilen PKK; (o zamanki ABD Ankara büyükelçisinin beyanatı) üç bin kişilik Çekiç Güç marifetiyle beslenip canavar haline getirilmiş ve bölgedeki Kürt kardeşlerimizin üzerine salınarak, devlet yanlıları çoluk, çocuk demeden hunharca katlettirilmiştir. Biat edenlerin çocukları devşirilerek militan yapılmış, dağa çıkartılarak devlet güçleri ile çatışması için eğitilmiş, diğerleri de terör bahanesiyle Türkiye’nin Batı ve Güneyine göçerttirilmiştir.Hatırlarsanız, PKK devlet güçleri ile çatışmış ve de sivillerden de bir iki istisna haricinde sadece kendi halkını katletmiştir. Çünkü kendi halkına korku salarak onlara ayrı bir ırk oldukları benimsetilip, Türk Milletinden ayrıştırılarak, Türk Devletine düşman hale getirilmiştir.Ayrıştırılan ve devlete düşman haline getirilen bu vatandaşlarımız da, PKK baskısıyla bu bölgenin dışına, bilhassa da büyük şehirlere ve de İskenderun Körfezinden Habur’a kadar olan bölgeye yoğun olarak göç ettirilmişlerdir. (Çünkü ilerde kurulması planlanan Kürt Devletinin sıcak denizlere çıkış kapısı İskenderun Körfezi olacaktır. Sıcak denizlere açılamayan bir devletin yaşama şansı sıfırdır. Hatırlarsanız işi sağlama almak ve olayları hızlandırmak için ABD bu bölgeye seksen bin askerle konuşlanmak istemişti.)
Bu arada devleti ayakta tutan bütün organlar laçkalaştırılarak halkın gözünden düşürülmeye ve Devletle, milletin arası açılmaya başlanmıştır. (Anayasa bir defa delinmekle bir şey olmaz, memurum işini bilir, banka hortumlamalar, hayali ihracatlar, devlet-mafya-işadamı üçgeni vs. gibi.)Tabii ki burada devlet gücü içinde yer alan bir takım ajan provakatörler de irtica, başörtüsü, şeriat tehlikesi vs gibi söylem ve icraatla bunu hızlandırmıştır. Denize düşen yılana sarılır hesabıyla devlete düşmanlaşan halk kendinden sandığı ama sonuçta kendi ipini çekeceklerin kucağına itilmiştir.Çeşitli medya ve yayınlar vasıtasıyla da tamamen “mankurt”laştırılan halk, şu anda suda ısıtılan kurbağa pozisyonunda değişmez kaderini beklemektedir. Bugün gelinen noktada, bu milletin bağımsızlığının tek teminatı olan TSK, içindeki çürük elmalar bahane edilerek tamamen yıpratılıp etkisiz hale getirilmiştir.Yargı, polis teşkilatı, devlet bürokrasisi (AKP’nin il başkanı gibi çalışan valiler, kaymakamlar…) ve medya tamamen yandaşlaştırılarak; Cumhuriyet tarihinin hiç bir döneminde olmadığı kadar partizan hale getirilmiştir. Ve bu partizan organlarla sindirme operasyonları yaptırılıp, tam bir korku imparatorluğu tesis edilmektedir.Esas darbe 2011 Haziran seçimlerinden sonra yapılacak yasa değişiklikleri ile vurulacaktır. Daha önce reddedilen “Yerel Yönetimler Yasası” tekrar gündeme alınacak ve güya halkın lehine olacak diye yapılan değişikliklerle Türkiye’nin bölünmesinin önü açılacaktır.Şöyle ki: Şu anda ufak tefek çıkışlar yapılarak prova edilen kalkışma hareketleri, (Türk Bayrağının yanına ikinci bayrak istenmesi, ana dilde eğitim ve belediyelerdeki resmi tabelaların Kürtçesinin de yazılması, PKK’nın şehir örgütlenmesi olan KCK marifetiyle kimlik kontrolü yaparak devlet olma provası denemeleri vs.) “Yerel Yönetimler Yasasının” geçmesiyle ve TSK’nın tamamen işlevsiz hale getirilmesinden sonra hızlandırılacaktır. Yıllardır bilinçli bir şekilde ayrılıkçı nüfus göçerttirilen ve çeşitli baskılarla devletin gücünün tamamen sıfırlandığı İskenderun- Habur arasındaki bölgede, bütün belediyeleri ele geçirecek ayrılıkçı güçler; Kuzey Irak’ ta ki yapılanmaya iltihak kararı alacaklardır. (Mevcut yerel yönetimler yasasında beleye meclisleri siyasi bir karar alamazlar, alırsa belediye meclisi feshedilir. Yeni yasayla belediye meclislerinin siyasi karar alabilmelerinin önü açılmak isteniyor.)Bu bölgedeki belediye meclislerinin, böyle bir karar almaları durumunda devleti yönetenlerin yapabileceği iki şey vardır:Ya boyun eğip, tabii ki sizin en demokratik hakkınız deyip, tıpkı Irak’ta olduğu gibi bir kurşun atmadan devletimizin bölünmesine göz yumacak, bu arada halkın gazını almak ve olayı sessizce geçiştirmek için bir sürü havuçlar uzatılacaktır (ki gidişat onu gösteriyor, tıpkı Kıbrıs ve Kerkük’te olduğu gibi). Ya da devlet topuyla, tüfeği ile kalkışanların üzerine yürüyecektir. O zaman da tıpkı Libya’da olduğu gibi dış güçlere müdahale ettireceklerdir.Ve Ermeni olaylarında bizleri köşeye sıkıştırdıkları gibi; torunlarımızı da yıllarca yeni problemlerle meşgul edeceklerdir.Yani bize düşen: Ya kırk katır; ya da kırk satır. Artık hangisine razı olacağız, bunu zaman gösterir.Bu, dünyadaki oyun kurucuların kurguladığı plan. Tabii bir de Allah’ın planı var: “Görelim Mevla ne eyler, neylerse güzel eyler.”
Bu yazımı okuyunca “Hadi be, bu kadar da komplo olmaz ki” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Yazımın başında da dediğim gibi bu bir komplo yazısı.Hadi yazımı bir komplo fıkrası ile bitireyim:Bir öküz, bir de inek yemyeşil geniş bir çayırda yayılıyorlarmış. Öküz bir ara başını gökyüzüne dikmiş, mutlu bir şekilde bir nefes çekmiş ve ineğe:”-Bu insanoğlundan Allah bin kere razı olsun; bak bizim için ne güzel otlaklar hazırlıyorlar, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda hep bizim için çalışıyorlar” deyince, inek başını otlardan kaldırmadan:”-Ulan öküzlük etme. Benim duyduğuma göre insanlar bizim karagözümüz için yapmıyor bunları. Bizi iyice besleyip semirterek daha iyi paraya kasaba satacaklar. Kasap da bizi kesip insanların yiyeceği hale getirecek” demiş.Öküz biran ne diyeceğini şaşırmış ve hızla başını otlara gömerken:” -Bırak şu komplo teorilerini beee!” demiş.
Peki, bütün bunlar karşısında sen ne ya